Boğaziçi mezunu Atıl Ünal’dan “NE?” romanı: Olasılıklara açılan kapılar
Yazarlık yolculuğunun Boğaziçi Üniversitesi’ndeki lisans yıllarına dek uzandığından bahseden Atıl Ünal, mesleki hayatının da onu yazmaya yönlendirdiğini söylüyor. Kurumsal İletişim Ofisi’nin ilk romanıyla ilgili sorularını yanıtlayan Ünal, yazma ihtiyacını hayatı boyunca farklı alanlarda giderdiğini ve “NE?” ile “sınırsız hikâye yaratma olasılığını ve sınırsız alternatifleri anlatma” isteğini karşıladığını belirtiyor.
Kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiğimi hiç düşünmedim. Yazmaya kesin olarak da karar vermedim aslında. Ben elektronik mühendisiyim, Boğaziçi Üniversitesi’ni Türkiye derecesi ile kazandım. Mühendislikten önce Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan (BÜO) mezun oldum diyebilirim. Sanırım yazma ihtiyacımı da orada fark ettim. Mezuniyet sonrası iş hayatım da beni iş için yazmaya sürükledi. Örneğin Türkiye’nin ilk içerik ajansını kurduk, sadece metin yazmayı hedefledik. Piyasa sadece onu yapmaya müsaade etmedi ama senelerdir her türlü metni yazdım. Tiyatro oyun metni, tiyatro eleştirisi, dramaturji yazısı, reklam metni, basın bülteni, reklam senaryosu, blog yazısı, köşe yazısı... Aslında yazmak dışında bir şey yapmadım senelerdir.
Roman yazma kararı ise, buna vakit ayırmamla mümkün oldu. Bu da çok net olarak eşim sayesinde. Bunu yapmam için beni zorladı bile diyebilirim. Tabii ki kızımın bana inancını ve desteğini de anmadan geçemem.
Bu romandaki hikâyenin temeli ise, üniversitede BÜO’da yaptığımız kurgu tartışmalarından aldığım seçmeli sinema dersine ve hatta bir sahafta görüp aldığımız Aristo’nun Poetika kitabının 200 yıllık bir çevirisine kadar uzanıyor. Bir anlatı oluşturmak üzerine teorik veya pratik çok fazla tartışma yapma imkânı buldum. Hikâye anlatımı, olay örgüsü, kurgu tartışmaları beni aynı anda gerçekleşen birçok olayın, bir kerede anlatılmasına yönlendirdi diyebilirim. Hangi hikâyeyi anlatmalıyım sorusu, sınırsız hikâye yaratma olasılığını, bu sınırsızlık da sınırsız alternatiflerin hikayesini anlatmayı beraberinde getirdi. Bu hikâye biraz da alternatiflerin hikâyesi.
“MÜMKÜN OLANI GENİŞLETMEK İÇİN BAKMAYI ÖĞRENMEK GEREKİR”
Tanıtım metninde, kitabın okuyucuyu ana karakter aracılığıyla farklı evrenleri, gerçeklikleri sorgulamaya iten bir yaklaşımı olduğu ifadesi yer alıyor. Bu yaklaşımınızın, içinde yaşadığımız dünyanın bizleri bu kadar umutsuzluğa sürüklemesi ve bizlerin de sürekli çıkar yol aramamızla bir ilgisi olabilir mi? Farklı gerçeklikler her zaman olasılıkların kapılarını açtığından ya da bizler ve dünya için “mümkün olan”ı genişlettiğinden bu tartışmaların umut verici bir yanı var diye düşünüyorum. Sizin için ne ifade ediyor farklı gerçeklikler ve evrenler?
Romandaki hikâyeyi özel olarak içinde bulunduğumuz dünya krizinden bağımsız kılmaya çalıştım. Bu hikâye sadece bir alternatif çünkü. Şu an umutsuz bir dünyada yaşıyoruz, doğru. Bu umutsuzluğa sebep olan şey biraz da kendimizi alternatifsizliğe mahkûm etmemiz. Ben bu kitapta alternatiflerin varlığını göstermeye ve bu alternatifleri hepimizin yaratabileceğine odaklandım. Her şey mümkün. Yanlış anlaşılmasın, burada amacım bir umut aşılamak değil. Farkına varmak. Farkına varacağımız alternatifler çok daha kötü de olabilir ve bu da bizi daha çok umutsuzluğa sürükleyebilir. Kitapta önerdiğim tek bir şey varsa, o da bu yolda çabalamak. Şu an dünyada gördüğüm en büyük sorun bu: eylemsizlik. Teorik olarak doğru ama pratikte yanlış bile değil, eylemsiz kitleler olarak sürekli şikâyet ediyoruz. Sorunuzda geçen şekilde “mümkün olan”ı genişletmek mümkün, ama bunu genişletirken kendi ezberimizi gerçekleştirmeye çalışmak yerine, bakmayı öğrenmeliyiz. Bazen sadece bakmak yeterli görmek için.
1998’de, sahneye ilk çıktığım oyundu “Çingene’nin Şarkısı”, bir Federica Garcia Lorca uyarlaması. Oradaki “Bakmazsan göremezsin ki!” repliği belki de hikâyenin en başı. Lorca’ya ve o oyunda beraber çalıştığımız tüm tiyatrocu arkadaşlara da selam olsun.
Kitabın tanıtım metninde yaşadığımız şeyleri ya da geçmişi anlamlandırmak için önemli olan soruların hepsi geçiyor aslında: Kim, ne, neden. “Ne?” sorusunun kitaba adını verme süreci nasıl oldu?
Romanda farklı bir durumu anlatıyorum. Bu durumu ve bu durum içindeki pozisyonunu keşfetmeye çalışan bir karakterimiz var: Elif. Aslında Elif’le ve ona eşlik eden kahramanlarla beraber soruyorum: “NE?” Romandaki dünyayı tanımlama çabası diyebiliriz buna, “NE?” sorusunun cevabını arıyoruz roman boyunca. Tanıtım metninden yaptığınız çıkarım da doğru, bu romanda olmasa bile “KİM?” ve “NEDEN?” soruları da sorulmayı ve cevaplanmayı hak ediyor. Bütünü tamamlamak için bu soruların her birinin bir cevabını okuyucu da verecektir. Romanın yazarı olarak benim cevaplarımı sizlerle ileride paylaşacağımı söyleyebilirim ama şimdilik bende kalsın.
“HAYALİM OKUYUCULARLA KİTABIN DÜNYASINI TARTIŞMAK”
Kitap yayımlanalı çok kısa bir süre geçmiş ancak yine de okuyucu tepkileri nasıl merak ediyorum. Paylaşmak istediğiniz yorumlar var mı?
Aldığım yorumlarda beni en mutlu eden, kitapta yaratılan dünyaya dair felsefi soru, yorum veya itirazlardan oluşuyor olmaları. Yeni bir yazar olarak bir dünya kurgulayıp bunu okuyucuya anlatabilmek, algılatabilmek çok önemli benim için. Bu geçmeniz gereken ilk aşama. Gelen yorumlarla, bunu başardığımı düşünmeye başladım; o zaman okuyan herkesle beraber o dünyanın tadını çıkarmaya başlayabiliriz. En büyük hayalim kitabı okuyanlarla o dünyanın detaylarını konuşabileceğimiz fırsatlar yakalamak.
Eklemek istedikleriniz…
Öncelikle bana bu söyleşi fırsatını verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Boğaziçi Üniversitesi, biz tüm Boğaziçililer için çok fazla anlam ifade ediyor. Bilirsiniz, hepimiz biraz da mükemmeliyetçi insanlarız ve gençliğimizi birbirimizi eleştirerek geçirdik. Bir zaman sonra fark ediyorsunuz ki eleştirdiğiniz arkadaşlarınız bir o kadar değerli insanlar. Tüm Boğaziçililere bunu hatırlatmak isterim. Pandemi hepimiz için kendimizi, gençliğimizi ve en önemlisi birbirimizi bulma fırsatı verdi bize. Dünyanın veya ülkenin bize dayattığı hayatları yaşamak yerine kendi kurduğumuz hayatlarımızı yaşayabileceğimizi hatırlattı. Yeni hayatlar kuracak güce sahibiz. Bugün burada romanımla ilgili konuşuyorsak bunu, bana bu gücümü hatırlatan, kendisi de Boğaziçi Felsefe mezunu olan eşim Selin Aydınoğlu’na borçluyum. Siz de hatırlayın.
Atıl Ünal kimdir?
Atıl Ünal, 1980’de Fethiye’de doğdu. İzmir Türk Koleji Fen Lisesi’ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği’ni kazandı. Üniversitede derslerden ziyade kulüp faaliyetlerine ağırlık vermeyi tercih etti. Başta Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları olmak üzere Tiyatro Kulübü, Edebiyat Kulübü, Uluslararası İlişkiler Kulübü gibi çeşitli kulüplerde aktif olarak çalıştı. İletişim alanında çeşitli ajanslarda aktif olarak çalışmaya başladı. Halen eşinin kurduğu dijital ajansta aktif olarak CEO’luk yapıyor. Ayrıca yazılarıyla da katkı sağladığı Anlık Normal Dergi’nin genel yayın yönetmenliğini yürütüyor.
***