Boğaziçi Mezunu Genç Kuşak Çiftçi
Kendisini “Modern Köylü” olarak tanımlayan ve sosyal medya hesaplarında da bu isimle aloe vera yetiştirmenin inceliklerini paylaşan Mehmet Karaöz, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 2012 yılı mezunu. Mezuniyetinin ardından çeşitli şirketlerde çalışan ama küçüklüğünden beri sahip olduğu bitki yetiştirme merakını aloe verayla tanışınca işi haline getirmeye karar veren Karaöz ile çiftçilik hayatını, Boğaziçi yıllarını ve gelecek planlarını konuştuk.
Öncelikle seni kısaca tanıyabilir miyiz?
İsmim Mehmet Karaöz. 32 yaşındayım. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı Karaöz Mahallesinde büyüdüm.
Toprağa ilgin ne zaman ve nasıl başladı, daha önce bu konuda bir deneyimin olmuş muydu?
Çiftçi bir aileden geldiğim için küçük yaşlardan itibaren çeşitli bitkilerin ve sebzelerin üretimine aşina olarak büyüdüm. Ailem seramızda ve bahçemizde tarımla ilgili faaliyetlerine devam ederken biz de erkek kardeşimle beraber onlara yardım ederdik. Aynı zamanda üretmeye çok hevesliydim ve kendi başıma bahçede, saksılarda çeşitli bitkiler yetiştirirdim. Kumluca bölgesindeki arkadaşlarımın, akrabalarımın ve tanıdıklarımın neredeyse hepsi çiftçilikle uğraşıyor. Uzun zamandır kendime ait bir serada kendi belirlediğim standartlarda bir üretim yapmak istiyordum. Ama İstanbul'daki iş hayatımdan dolayı kendi işimi kurmayı sürekli erteledim. Bir nevi kendi hayallerimi gerçekleştirmek yerine hep başkasının şirketini ve hayallerini yüceltmeye devam ettim. Bu iş yoğunluğunda amaçsızca çalışırken, özellikle 2020 yılında, yaşadığım hayatı daha fazla sorgulamaya başladım ve istifa etmek için de altyapı oluşturmaya başladım. Özellikle son iki yıldır kendime beni neyin mutlu ettiğini sürekli soruyordum.
“Farklı, faydalı, kullanım alanı geniş ve farkındalık oluşturmaya değer bir bitki”
Neden aloe vera yetiştirmeyi seçtin?
Biber, domates gibi ürünler yetiştiren çevremdeki kişilerin aksine hep daha farklı olanı aradım. Sürekli araştırdım. Tatil zamanları köyüme her gidişimde çeşitli tropik meyveleri çekirdekten çimlendirmeye çalışıyor ve daha önce ektiğim diğer ağaçların da bakımını yapıyordum. Tropik meyvelere olan merakım her geçen gün artıyor, onların meyve verdiğini ve Antalya'nın iklim koşullarında hayatta kaldıklarını görmek beni inanılmaz mutlu ediyordu. Tropik meyvelerime yeni çeşitler katıyordum ve bu meyvelerin Türkiye'deki pazarını, fiyatlarını araştırıyordum. Bu konuda konuştuğum insanlardan biri bana aloe vera bitkisini önerdi. Aslında bu bitkiyi çok önceden biliyordum ve bahçemizde de yıllardır vardı. 2012’den beri birçok arkadaşıma kargoyla yapraklarını göndermiştim ve onlar da benim gönderdiklerimin önceden kullandıklarına göre daha olumlu sonuçlar verdiğini söylemişlerdi. Araştırmalarım sonucu evimizin bahçesindeki aloe veranın dünya üzerindeki en kaliteli ve etken maddeleri en fazla olan aloe vera türü olduğunu öğrendim. İsmi Barbadensis Miller Stockton.
Bu türün diğerlerinden farkı, sarısabır denilen sarı çiçekleri, bitki büyüyünce kaybolan benekleri, açık yeşil aloe vera türlerinden farklı olarak koyu yeşil ya da grimsi renkte ve ortalama 50-90 cm arasındaki dev yapraklara sahip olması. Bu araştırmalarımda aloe veranın kullanım alanının genişliği ve saymak bitmeyen faydaları da beni giderek cezbetti. Böylece aradığım şeyi buldum: farklı, faydalı, kullanım alanı geniş ve farkındalık oluşturmaya değer bir bitki. İbn-i Sina'nın tedavilerde kullandığı ve Kleopatra'nın güzelliğini borçlu olduğu birinci sınıf aloe vera…
Ne kadar sürede bu işi öğrendin, ailenden ve çevrenden gelen tepkiler nasıldı?
Araştırmalarım yaklaşık dört ay sürdü. Domates ekeceğim desem kimse karşı çıkmazdı, çünkü elle tutulur gözle görülür bir ürünü var ve satılacağı yerler belli; ama aloe veranın ne bir meyvesi ne de pazarı var. Hatta insanların çoğu bu bitkiyi sıradan bir çiçek olarak görüyor, ancak kaliteli bir aloe vera jelinin oluşması için bitkinin yaklaşık yirmi yaprağa ulaşması yani iki yaşını doldurmuş olması gerekiyor. Bu da demek ki 3 aylık bir fidanı toprakla buluşturduğunuz zaman yaklaşık 21 ay hiç para kazanmadan beklemeniz gerekli. Kimse bu riski almaya yanaşmıyor. Ben de aslında istifa etmiştim ve aloe vera üretimi için bir yatırımım yoktu ama bazı sosyal medya paylaşımlarıyla bana güvenen ve açık fikirli bir yatırımcı buldum. Şanslıydım ki birinci sınıf aloe vera cinsini 1987 yılında Teksas’tan getiren ve çoğaltan değerli birisiyle de tanıştım. Zamanında serada aloe vera üretimi yapmak istemiş ancak o zamanlar kimse bu bitkiyi bilmiyor diye vazgeçmiş. Şimdi beni kendi hayalini devam ettiren biri gibi görüyor.
Boğaziçi yıllarını biraz anlatabilir misin, kampüs hayatı senin için nasıl geçti, böyle bir karar vermende Boğaziçi atmosferinin ve eğitiminin etkisi olduğunu söyleyebilir misin?
Boğaziçi Üniversitesi’nin sunduğu imkânların faydasını hayatımın her alanında hissedebiliyorum. Boğaziçi’nde kazandığım araştırma yetisi, cesaret ve özgüven şimdiki işimde de çok fayda sağlıyor ya da seçmeli bir ders olarak aldığım “Copywriting” dersi sayesinde şimdiki işim için etkili metinler ve sloganlar üretebiliyorum. Kampüste geçirdiğim her an, sıcak ve buruk bir tebessüm olarak hala canlılığını koruyor. Buruk çünkü okuldaki etkinlikleri, farklı isimlerle söyleşileri, klasik müzik konserlerini, Kilyos’u ve yetişmeye çalıştığım pek çok şeyi daha çok özlüyorum. Umarım en kısa zamanda hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim bu “yuva”yı tekrar ziyaret edeceğim.
“Türkiye, Avrupa’nın önde gelen aloe vera tedarikçisi olabilir”
Gelecek planların neler, işini büyütmeye dair tasarıların var mı?
Gelecek planlarım tamamen üretim odaklı, Türkiye’nin üretime çok ihtiyacı olduğu bu dönemde ben de elimden geldiğince üretimin bir parçası olmak istiyorum. Araştırmalarıma göre Türkiye’de birçok firma aloe veranın jelini ya da tozunu yurt dışından ithal ediyor. Öncelikli hedefim üretimde genişlemeye giderek kendi niş ürünlerimi çıkartmak ve Türkiye pazarında hammadde taleplerini karşılamak. Buna yönelik kozmetik firmaları başta olmak üzere bazı firmalarla görüşmelerim sürüyor. Türkiye pazarından sonraki hedefim ise Avrupa olacak, bildiğim kadarıyla Avrupa’nın aloe vera ihtiyacının yüzde 20’sini İspanya, kalanını ise Güney Amerika ve Asya ülkeleri karşılıyor, ancak mesafe uzadıkça ürünler de tazeliğini kaybetmeye başlıyor. Avrupa’ya bu kadar yakın bir konumda olan Türkiye, Avrupa’nın önde gelen aloe vera tedarikçisi olabilir.