Boğaziçili öğrenciler bilimi nasıl algılıyor?

İlkokuldan itibaren duyduğumuz bilim kavramından aslında ne anlıyoruz? Üniversite dönemine geldiğimizde bilime dair algımız nasıl değişiyor? Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ebru Kaya’nın danışmanlığında hazırladığı yüksek lisans tezinde, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin bilimi nasıl algıladığını inceleyen Selin Akgün, öğrencilerin bilimi daha çok epistemik ve bilişsel bir kavram olarak gördüğünü ve bilimin sosyal ve kurumsal yönlerine daha az odaklandıklarını vurguluyor.

Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü bünyesinde hazırladığı, yürütücülüğünü Doç. Dr. Ebru Kaya’nın yaptığı ve Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) kapsamında desteklenen yüksek lisans tezinde Boğaziçi Üniversitesi’nin 12 farklı bölümünden 637 öğrenciyle görüşmeler yapan Selin Akgün, öğrencilerin bilimin doğasının farklı kategorilerine ilişkin algılarını inceleyip bölümler bazında karşılaştırmalar yaptı. Doktora çalışmalarına Michigan Eyalet Üniversitesi’nde devam eden Akgün’e göre, öğrenciler bilimden bahsederken daha çok bilimsel bilgiye, bilimde kullanılan pratiklere ve yöntemlere odaklanırken; bilimin politik güç yapıları ve finansal sistemler gibi kategorileri de içeren sosyal ve kurumsal yönlerine daha sınırlı ölçüde değiniyorlar. Akgün’ün bilimin doğasına dair yürüttüğü anket çalışmasında en yüksek skoru alan öğrenciler ise Felsefe ve Psikoloji Bölümü öğrencileri.

Selin Akgün ile “Üniversite Öğrencileri Bilimi Nasıl Algılıyor?” başlıklı araştırmasını konuştuk.

Yüksek lisans tezinizi bu konuda yazmaya nasıl karar verdiniz, literatürde nasıl bir eksiklik gördünüz?

Yüksek lisans sırasında aldığım bilim tarihi, felsefesi ve sosyolojisi dersleri sayesinde bilimin gelişim süreci ve bilim felsefesi üzerine düşünme fırsatım oldu. Ayrıca Doç. Dr. Ebru Kaya’nın yürütücüsü olduğu ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından desteklenen ve fen öğretmen eğitiminde bilimin doğası üzerine olan bir Bilimsel Araştırma Projesi (BAP)’nde iki sene boyunca araştırmacı olarak yer aldım. Bu projede “Bilimin doğası öğretmen adaylarına nasıl etkili bir şekilde öğretilebilir?”, “Öğretmen adayları bilimin farklı kategorilerini nasıl algılıyor?” gibi soruları cevaplamaya çalıştık. Böylece Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim görmekte olan fen bilgisi öğretmen adaylarıyla çalışma fırsatım oldu, sonrasında ise diğer bölümlerde okuyan öğrencilerin bilim kavramını nasıl algıladıklarını ve bilimin hangi yönlerine odaklandıklarını görmek istedim ve yüksek lisans tezimde üniversite öğrencilerinin bilimi nasıl algıladığı sorusuna odaklandım. Tezimin teorik altyapısını da “Yeniden Kavramsallaştırılmış Aile Benzerliği Yaklaşımına dayalı Bilimin Doğası”nı kullanarak oluşturdum. Erduran ve Dagher (2014) tarafından önerilen ve Kaya ve Erduran (2016) tarafından isimlendirilen bu yaklaşım bilimin doğasını epistemik, bilişsel ve sosyal-kurumsal yönleriyle ele alan kapsayıcı bir yaklaşım. Ayrıca literatürde hem bu teorik çerçeveyi kullanan hem de farklı fakülte ve bölümlerde okuyan üniversite öğrencilerinin bilim algısını inceleyen ve karşılaştıran kısıtlı sayıda çalışma var. Bu yüzden yüksek lisans tezimde bu konuyu araştırmak istedim. Tez kapsamında danışmanımla birlikte hazırlayıp gönderdiğimiz makalemiz SSCI endeksli olan Science & Education dergisinde basılmak üzere kabul aldı. 

Araştırmanızı yaparken kullandığınız ölçek nedir, bu ölçeği geliştirirken nelere dikkat ettiniz?

Çalışmada üniversite öğrencilerinin bilimin doğasına yönelik algılarını belirleyebilmek için “Bilimin Doğası Anketi”ni kullandım. Bu anket daha önce bahsettiğim ve iki yıl araştırmacı olarak katıldığım öğretmen eğitimi üzerine olan BAP projesinde geliştirilmişti. Anket bilimin doğasının beş farklı boyutu olan “Bilimin Amaç ve Değerleri”, “Bilimsel Pratikler”, “Bilimsel Bilgi”, “Bilimsel Yöntemler ve Yöntemsel Kurallar” ve “Bilimin Sosyal ve Kurumsal Sistemleri”ni yansıtan 70 maddeden oluşuyor. Bu ankette üniversite öğrencilerinin bilimin doğasıyla ilgili verilen her bir maddeye ne düzeyde katıldıklarını işaretlemelerini istedik. Anketin önemi, bilimin doğasına dair yeni ve bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde bilimin farklı boyutlarını yansıtmasından kaynaklanıyor. Katılımcıların bilimin doğasına dair ne düşündüklerini anlayabilmek için bilime sadece bir yönüyle yaklaşıp kısıtlı sayıda madde sunmak yerine bilimin farklı boyutlarını da kapsayan bir anket geliştirdik.

Hangi bölümlerden ve kaç öğrenciyle görüşme yaptınız?

Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim görmekte olan 637 öğrenci “Bilimin Doğası Anketi”ni cevapladı. Bu öğrenciler eğitim, fen-edebiyat ve mühendislik fakültelerine bağlı 12 farklı bölümde okuyan 3. ve 4. sınıf öğrencileriydi, oran olarak da 185’i fen-edebiyat, 232’si eğitim ve 220’si mühendislik fakültesi öğrencisiydi. Çalışma içerisinde de öğrencilerin bölümlerini fen bilimlerine dayalı olan ve olmayan bölümler şeklinde kategorilendirdim. Bu sınıflandırmayı yaparken öğrencilerin lisans dönemlerinde aldıkları dersleri göz önünde bulundurdum. Örneğin, psikoloji, sosyoloji ve okul öncesi öğretmenliği gibi bölümleri fen bilimlerine dayalı olmayan; fizik, kimya, fen bilgisi öğretmenliği, endüstri mühendisliği, kimya mühendisliği ve bilgisayar mühendisliği gibi bölümleri ise fen bilimlerine dayalı bölümler olarak belirledim. Araştırmanın ikinci bölümünde ise bu anketi tamamlayan öğrenciler arasından 15 kişi seçerek onlarla bireysel yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirdim. Böylece farklı bölümlerde okuyan öğrencilerin bilimin epistemik, bilişsel ve sosyal-kurumsal yönlerine ilişkin algılarını daha derinlemesine ortaya çıkarmaya ve karşılaştırmaya çalıştım.

Öğrencilerle görüşürken nasıl sorular sordunuz, bu sorular bilimin doğasının kategorilerine göre nasıl farklılık gösteriyordu?

15 öğrenciyle gerçekleştirdiğim görüşmelerde öğrencilere bilimin doğasının her bir kategorisini yansıtan (bilimin amaç ve değerleri, bilimsel pratikler, bilimsel yöntemler, bilimsel bilgi, bilimin sosyal ve kurumsal yönler) toplam dokuz soru sordum. Sorulardan bazıları şu şekildeydi: “Bilimsel bilgi dediğimde aklına ne geliyor?”, “Sence sosyal ve kültürel değerlerin bilimsel süreçteki rolü nedir?”, “Sence bilim ile politik güç dengeleri arasında nasıl bir bağlantı var?”, “Sence bilim ile finansal yapılar arasında nasıl bir bağlantı var, örneklerle açıklayabilir misin?” Ayrıca öğrencilerin bilimin doğasının kategorilerine ilişkin algılarını daha kolay ve somut şekilde ortaya çıkarmak için bu kategorileri yansıtan iki farklı metin kullandım. Bu metinlerden ilki bilim insanlarının beynin çalışma mekanizmasına dair yaptıkları bir çalışmayı, diğeri ise NASA’daki işlevsel ve hiyerarşik dinamikleri anlatıyordu. Öğrenciler bu metinleri okuduktan sonra onlara metinlerdeki bilgileri kullanarak bilimin doğasını farklı kategorilerine odaklanan sorular sordum.

Bölümler bazında bilimin doğasının kategorilerine göre algıların nasıl değiştiğini gördünüz, araştırmada çıkan en çarpıcı sonuçlar neler oldu?

Çalışmamda öğrencilerin bilime dair algısını ilk olarak fakülteler bazında, sonrasında fen bilimlerine dayalı olan ve olmayan bölümler bazında karşılaştırdım. Fakülte bazındaki karşılaştırmalarda fen-edebiyat fakültesinde okuyan öğrencilerin anket skorları diğer fakülte öğrencilerinden daha yüksek çıktı. Fen-edebiyat fakültesi öğrencileri özellikle bilimin sosyal ve kurumsal sistemlerine yönelik sorularda daha yüksek puan elde ettiler. Bölümler bazında ise fen bilimlerine dayalı olmayan bölümlerde okuyan öğrencilerin bilimin amaç ve değerleri, bilimsel bilgi, bilimsel yöntemler ve bilimin sosyal ve kurumsal yönlerine ilişkin skorları daha yüksekti. Bireysel görüşmelerde ise mühendislik bölümlerinde okuyan öğrencilerin bilimsel süreçlerde kullanılan yöntem ve pratiklere ve bilimde kullanılan teknolojilere daha çok odaklandıklarını ve pragmatik bir yaklaşım sergilediklerini gözlemledim. Genelde en yüksek skoru alan öğrenciler ise psikoloji ve felsefe bölümü öğrencileriydi. Bu sonuçlar ışığında şunu söyleyebilirim ki ders programlarının ve içeriklerinin öğrencilerin bilimin doğasına ilişkin algılarını şekillendirme ve olumlu yönde etkileme olasılığı var, örneğin felsefe öğrencileri epistemolojiye, bilim felsefesine ve bilimsel muhakemeye yönelik dersler aldıklarından daha kapsamlı bir algı geliştirmiş olabilirler.

Son yıllarda üniversite öğrencileri açısından bilime olan ilgi sizce ne durumda?

Bu çalışmada öğrencilerin bilim algısının oluşmasında akademik geçmişlerinin ve disiplinlerinin çok etkili olduğunu gördüm. Ayrıca üniversite öğrencileri bilimi temelde epistemik ve bilişsel bir kavram olarak görüyor, çünkü bilimden bahsederken genellikle bilimsel bilgiye ve bilimde kullanılan pratik ve yöntemlere odaklanıyorlar. Bilimin sosyal ve kurumsal yönü üzerinde daha az durdular. Aslında bilim kavramı sadece bilimsel bilgi ve yöntemlerden oluşmuyor, bilim aynı zamanda çeşitli amaçları ve değerler bütününü kapsayan, içinde bulunduğumuz kültürel, sosyal ve etnik yapıyla şekillenen, bilim insanlarının nasıl çalıştığını ve bilgiyi yaydığını gösteren ve politik güç dengelerine ve ekonomik dengelere bağlı bir kavram. Bu nedenle bilimi bütün bu yönleriyle düşünebilmek ve algılayabilmek çok önemli. Kullandığımız teorik yaklaşım da bilim kavramının bütüncül bir şekilde öğretilebileceğini öneriyor. Üniversite seviyesinde bütün bölümlere bilimin doğasıyla ilgili içeriklerin eklenmesi, ilkokul hatta anaokulundan başlayarak bu algının oluşturulması gerekiyor.

Selin Akgün hakkında

2019 yılında Michigan Eyalet Üniversitesi “Curriculum Instruction and Teacher Education” programında doktora çalışmalarına başlayan Akgün, ayrıca Prof. Dr. Joseph Krajcik’in danışmanlığında “CREATE for STEM” Enstitüsünde araştırmalarına devam ediyor. Doktora çalışmalarını öğrenme teorileri, eğitim felsefesi, proje bazlı öğrenme ve öğrenme sürecinde kültürün ve kişinin kimliğinin etkisi gibi konularda sürdüren Akgün, Michigan’daki farklı şehirlerin ilköğretim okullarına giderek fen derslerini gözlemliyor ve proje bazlı fen eğitiminin buralarda nasıl gerçekleştirildiğine ve öğretmenlerin hangi öğretim yöntemlerini kullandıklarına odaklanıyor.