Güzin Yalın’dan (BÜ’79) Ruha Gıda Bir Kitap: Mutfak Okulu

Yemek kültürü yazarı, gıda iletişimi uzmanı, yayıncı ve gezgin; Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu Güzin Yalın’ı (BÜ’79) anlatan sıfatlardan sadece birkaçı. 2018 yılında yayımlanan “Ziyafet” isimli öykü kitabının yanına geçtiğimiz aylarda okurla buluşan “Mutfak Okulu” isimli romanı da ekleyerek bu sıfatlara kurmaca yazarlığını da ekleyen Güzin Yalın, “Herkese resim yaptıramazsınız, herkese roman yazdıramazsınız ama herkes bir ucundan tutarak yemek yapabilir ve mutfak dışında korkmadan bu paylaşma ortamını tadabileceğimiz fazla bir alan yok,” diyerek yemek yapmanın paylaşımcı ve iyileştirici gücüne odaklanıyor.

1975 yılında Robert Kolej’den ve 1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olan Güzin Yalın, lisans derecesini aldıktan sonra bir yandan sosyolojide yüksek lisans eğitimine devam ederken bir yandan reklamcılık sektöründe kariyerine başlamış. Metin yazarlığından üst düzey yöneticiliğe yıllarca ulusal ve uluslararası ajanslarda görevler yapan Yalın’ın yemek kültürüyle tanışması ise Birleşmiş Milletler Uluslararası Zeytin Konseyi adına çalışmaya başlamasıyla gerçekleşmiş. Konseyin tanıtım bürosunda çalışan Güzin Yalın, bu görevi sırasında Avustralya’dan Arjantin’e, Suriye’den Amerika’ya dünyanın pek çok yerinde düzenlediği organizasyonlarla hem Türkiye ve Akdeniz mutfağını dünyaya tanıtma hem de farklı ülkelerin yemek kültürleriyle yerinde tanışma fırsatı bulmuş. 

“Kendimi bildim bileli yazıyorum”

Zamanla gıda iletişimciliğinden uzaklaşarak doğrudan yemek ve yemek kültürü üzerine çalışmaya başlayan Güzin Yalın, sadece yemek kültürü üzerine kitaplar basan Ruhun Gıdası Kitaplar isimli yayınevinin de kurucusu. Artık İletişim Yayınları bünyesinde bir dizi olarak devam eden Ruhun Gıdası Kitaplar serisi kapsamında yemek kültürü üzerine araştırmaları yayımlanan ve halen dizinin editörlüğünü sürdüren Yalın için yazmak hayatında her zaman var olan bir ifade biçimi olmuş: “Zaten kendimi bildim bileli yazıyorum. Yemek kültürü ve gezdiğim yerler üzerine de yazıyordum ama yemek ekseninde kurgu yazmak 55 yaşıma kadar aklıma gelmemişti. Yayınevinde yemekle ilgili öykülerin yer aldığı bir antoloji bastıktan sonra kurgu yazmaya başladım. Seyahat yazısı benim için bir görev gibi, çünkü gerçekleri aktarmak zorundayım ama kurgu çok daha özgür bir alan ve bu nedenle bana çok keyifli geldi.”

“Gerçek yaşam restoranlarda geçmiyor”

Yemek yazarı, yemek kültürü araştırmacısı, gıda iletişimi uzmanı ve gezgin gibi tanımların birbirini bütünleyen alanlar olduğunu vurgulayan Güzin Yalın, “Yemek hayatın her boyutunda var ve insanlar arasında çok ortak bir dil oluşturuyor. Bu nedenle bu alanların herhangi birine yemeği koymak çok zor olmadı. Örneğin sadece yemeğini tatmak için gittiğim yerler de oldu ama o amaçla gitmemiş olsam bile gittiğim her yerin yemeğini denedim. Üstelik sadece restoranlarda değil, insanların evine girip sofralarına oturdum, tarlalarına, atölyelerine konuk oldum çünkü gerçek yaşam restoranlarda geçmiyor. Yazmak için seyahat yapmıyorum ama gördüğüm şeyleri kayda almayı ve paylaşmayı seviyorum,” ifadeleriyle seyahat ve yemeğin kendisi için nasıl birleştiğini de açıklıyor.  

Bir mutfakta kesişen yedi hayat

Güzin Yalın’ın ilk romanı Mutfak Okulu farklı nedenlerde bir haftalığına yolları “Kalbe Giden Yol Mutfak Okulu”nda karşılaşan yedi karakterin öyküsünü anlatıyor. Başarıları geçmişte kalmış bir zamanların ünlü şefi Ahmet, Ahmet’in şimdiki halini bir türlü kabul edemeyen yardımcısı Tekin, yemekle hiç arası olmasa da “zengin ve yakışıklı bir koca bulma umudu” taşıyan İnci, yıllardır evinin mutfağında dirsek çürütüp yine çocukları tarafından bir yemek kursuyla ödüllendirilen Süheyla, babasının aşçılığı “erkek mesleği” görmemesine rağmen hayallerinin peşinden giden Mustafa, hayalleri çocuklara matematiği sevdirmek olsa da işsiz kalınca restoranda çalışan atanamayan öğretmen Hülya ve hızla verdiği kilolardan sonra yediği her lokmayı saymasına rağmen iş yeri tarafından yemek kursu hediye edilen Fikret…

Farklı umutlar ve sıkıntılarla mutfak okuluna gelen bu yedi karakterin bir haftanın sonunda dertlerinden kısmen de olsa arınarak çıkmalarıyla temsil edilen mutfağın iyileştirici gücünü Güzin Yalın şöyle anlatıyor: “Bu gücün ilk kaynağı bir şeyler yaratmanın insanı rahatlatması ve mutfağın çoğu insan için bir şeyler yaratabileceği en rahat yer olması. Herkese roman yazdıramazsınız, resim yaptıramazsınız ama herkes bir ucundan tutarak yemek pişirebilir ve mutfak dışından korkmadan bu paylaşma ortamını tadabileceğimiz fazla bir alan yok. Öte yandan mutfağın kendi içinde çok kesin bir hiyerarşisi vardır ve bu insana disiplini de öğretir. Son on yıldır şirketlerin birbiriyle sorunları olan çalışanlarını mutfakta beraber yemek yapacakları eğitimlere gönderdiklerini görüyoruz, çünkü paylaşmak ve birlikte bir şeyler üretmek her zaman insanları yakınlaştırır.”

“Bugün profesyonel mutfaklarda ne kadar çok erkek şef varsa o kadar da kadın şef var”

Romanda yer alan kadın karakterlerden Süheyla Hanım yıllarca mutfakta karşılıksız emek veren ve mutfağı kadının mahrem alanı gibi gören bir anlayışı temsil ediyor. Kadınların mutfakla günlük hayattaki bu ilişkisinin profesyonel mutfaklarda nasıl değiştiğini ise Güzin Yalın şöyle aktarıyor: “Yakın zamana kadar bütün önemli şeflerin erkek olduğu ama evinin mutfağında yemek pişiren erkeğin olmadığı bir anlayış vardı, bu artık değişiyor. Bundan 15 yıl önce gastronomi bölümlerindeki kadın öğrencilerimizi staja gönderirken bile zorlanırdık, tacizden aşağılanmaya çeşitli ayrımcılıklar yaşadılar ama hiçbiri bu yüzden vazgeçmedi ve bugün profesyonel mutfaklarda ne kadar çok erkek şef varsa o kadar da kadın şef var. Onlarla eğitim gören erkek öğrenciler de böyle ayrımcı bir anlayış taşımadığı için ‘Kadın nasıl olur da erkek işine karışır?’ söylemi çok azaldı.”

“Örneğin Süheyla Hanım herkesin ailesinde var olabilecek bir karakter, yıllarca çocukları için yemek yapmış ve bunun karşılığı olarak yüzük gibi bir hediye beklerken yine bir yemek kursuna gönderilmiş. Ya da İnci… Onun annesi ise Süheyla Hanımın tam zıddı ve kendi yaşayamadığı şeyleri çocuğu üzerinden gerçekleştirmeye çalışan bir neslin temsili. Yazdığım insanların hiçbirini şahsen tanımıyorum ama bu karakterler etrafımızda var olan, bu yüzden kendiliğinden kitabıma giren karakterler.”

“Yemek yarışma programları gerçeği yansıtmıyor”

Son yıllarda ekranlarda sayıları hızla artan mutfak yarışma programlarının artması konusunda da görüşlerini paylaşan Güzin Yalın, bu programların gerçek dünyadaki mutfakları çok iyi yansıtmadığını vurguluyor: “Bence bu programlar insanları aşçı olmaya heveslendirmekten çok şov yapmaya heveslendiriyordur. Mutfakta ciddi bir hiyerarşi olsa da gerçek hayatta oradaki gibi bir tempo mümkün değil ve paylaşımcı bir çalışma ortamı var. Bunlar yemekten çok bir mücadeleyi anlatmak üzere kurgulanmış programlar.”

“Boğaziçi kendimi tanımamı sağladı”

Son olarak Boğaziçi’nde geçirdiği öğrencilik yıllarına da değinen Yalın için Boğaziçi kendisini tanımasını sağlayan yerlerden biri olmuş: “Öğrenciyken Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) içindeydim ve vaktimin çoğunu tiyatroda geçirdim, hala da farklı bir boyutta tiyatroyla ilişkimi sürdürüyorum. Boğaziçi’ndeki öğrenimin kalitesi zaten tartışılamaz ama eğitimin en önemli boyutu ders dışı faaliyetleri. Zaten Boğaziçi Üniversitesi size alanınızda yeterli eğitimi fazlasıyla veriyor, farkı ise alanınız dışında ne isterseniz yapabileceğiniz özgüveni, tecrübeyi ve beceriyi kazanmanız üzere de olanaklar sunması. Boğaziçi kendimi tanımamı sağladı, bu yüzden o yılları büyük bir keyifle anıyorum”.