Boğaziçi ve Hollanda’dan Araştırmacılardan Küresel Vatandaşlık Eğitimi

Küresel sorunların günlük hayatlarımızı şekillendirdiği bugünlerde, bilimsel-okur yazarlık kazandırmayı amaçlayan fen eğitiminin önemi artıyor. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Akaygün’ün Hollanda’dan araştırmacılarla birlikte yürüttüğü projede, Türkiye ve Hollanda’dan fen bilimleri öğretmenlerine ve öğretmen adaylarına nanoteknoloji, küresel ısınma ve plastik kullanımı gibi hem bilimsel bilgi gerektiren hem de küresel ve toplumsal etkileri olan sosyo-bilimsel konularda eğitimler verilecek. Eğitimlerde ortak sorunları çözmek için küresel vatandaş olmanın önemini kavrayacak öğretmenler, bu eğitimleri daha sonra kendi öğrencilerine de uygulayabilecek.
Kenan Özcan

Hollanda Bilim Diplomasi Fonu (Science Diplomacy Fund) tarafından desteklenen “Ortak bir Amacı Başarmaya Doğru: Sosyo-bilimsel Konuların Fen Eğitiminde Kullanımı Yoluyla Küresel Vatandaşlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Eğitimi” başlıklı projede Hollanda’dan Eindhoven Teknoloji Üniversitesi ve Radboud Üniversitesi ile Türkiye’den Boğaziçi Üniversitesi yer alıyor. Koordinatörlüğünü Eindhoven Teknoloji Üniversitesi’nden Dr. Dürdane Bayram-Jacobs’ın yaptığı projede, Boğaziçi Üniversitesi tarafında Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sevil Akaygün yürütücülük yapıyor, Doç. Dr. Ebru Z. Muğaloğlu ve Prof. Dr. Emine Adadan ise araştırmacı olarak yer alıyor. Mart ayında başlayan ve aralık sonuna kadar tamamlanması planlanan projede, öğretmenler seminer dönemlerinde iki günlük atölye çalışması şeklinde eğitimler alacak ve ardından gelen eğitim-öğretim döneminde de öğrendikleri modülleri öğrencilerine uygulayabilecek.

“Sosyo-bilimsel konular çok yönlü düşünülmeli”

Projenin odak noktası olan sosyo-bilimsel konular fen bilimleri konularıyla ilişkili ve toplum üzerinde etkisi olan, tartışmalı ve çok yönlü düşünülmesi gereken konuları içeriyor. Doç. Dr. Sevil Akaygün, “Bu konuların toplum için getireceği avantajlar kadar dezavantajları da var. Nükleer enerji kullanımı, nanoteknoloji, biyoteknoloji, GDO, plastik kullanımı ya da klonlama gibi konular sosyo-bilimsel konular kapsamına giriyor. Örneğin nükleer enerji konusunu ele alalım. Normalde yaklaşık olarak, 1 kg kömürden 3 kWh, 1 kg petrolden 4 kWh elektrik enerjisi üretilmekteyken 1 kg uranyumdan 50.000 kWh elektrik enerjisi üretilebiliyor. Nükleer enerjide hammadde hacmine göre çok yüksek miktarda enerji sağlanması ve hammadde maliyet fiyatlarının düşük olması bir avantaj; ancak radyoaktiviteden dolayı üretim sırasında ya da atıklar nedeniyle çevre ve insan sağlığının zarar görme riski var. Bunun gibi hem artısı hem eksisi olan konuları çok yönlü düşünmek, yani hem bilimsel olarak temel bilgilere sahip olmak hem de topluma ve dünyaya etkilerinin neler olacağı yönünde farkındalık sağlamak zorundayız,” ifadelerini kullandı.

Ortak sorunlara çözüm bulmak için küresel vatandaşlık

Bu noktada global yurttaşlık kavramının devreye girdiğini belirten Akaygün, bu kavramı şöyle açıkladı: “Artık dünya küçük bir köy gibi düşünülüyor. Bir problem ortaya çıktığında tüm dünya etkileniyor, pandemi ve küresel ısınma bu duruma en güncel örnekler. İnsanların aynı gezegeni paylaştığı, ortak küresel sorunlara sahip olduğu konusunda bir farkındalık geliştirebilir ve ortak arayışlara yönelebilirsek çözümlere daha kolay ulaşabiliriz. Küresel vatandaşlık bireylerin küresel ölçekte düşünerek toplumdaki sorunları çözmek için sosyal, politik, çevresel ve ekonomik eylemlerde aktif rol alması ve dünyayı daha sürdürülebilir kılmak için başkalarıyla uyum içinde çalışması anlamına geliyor. Örneğin, bireysel bir karar gibi görülebilecek plastik torba kullanmalı mı kullanmamalı konusunda karar verirken küresel vatandaşın bu kararın topluma ve dünyanın sürdürülebilirliğine etkilerini düşünerek karar vermesi gerekir.”

“Pandemi bilimsel okur-yazarlığın önemini bir kez daha ortaya koydu”

Bu noktada fen eğitiminin kişilere bireysel okur-yazarlık kazandırma amacının öne çıktığını vurgulayan Doç. Dr. Sevil Akaygün, bilimsel bilgiye sahip olan bireylerin bu bilgiyi kendi hayatlarına entegre edebileceklerini söylüyor: “Pandemi bilimsel okur-yazarlığın önemini bir kez daha ortaya koydu. Örneğin, toplu taşıma araçlarında ya da kamuya açık yerlerde maskenin nasıl takılması gerektiğiyle ilgili görseller görüyoruz. Bunu uygulayabilmek için kişilerin virüs nasıl bir organizma, nasıl yayılıyor gibi temel bilgilere sahip olması gerekir ki virüsün her türlü solunum yolundan vücuda girebileceğini ve maskeyi buna göre takması gerektiğini kavrayabilsin. Fen eğitiminde doğrudan maske takmakla ilgili bir kazanım yok ama virüslerin nasıl yayıldığı öğretiliyor, dolayısıyla kişiler bu bilimsel bilgiyi maske üzerinden hayatına entegre edebilir. Eğer toplumdaki bireylerin bilimsel okur-yazarlığı düşük ise maske kullanımını hayatına entegre etmesi de kolay olmayabiliyor.”

Fen eğitiminin amacı problem çözebilen bireyler yetiştirmek

Günümüzdeki fen eğitiminde rastlanan bazı sorunlara da değinen Akaygün, “Fen eğitimi, sadece bilimsel bilgi kazanmaktan ibaret değil. Araştırmaya-sorgulamaya dayalı fen eğitiminin eksikliği, bireylerin eleştirel düşünme ve problem çözme yeteneklerini de zayıf kılıyor. Böyle bir fen eğitiminde öğrencilerin bir konuda problemlerini ortaya koymaları, veri toplamaları, bu verileri analiz etmeleri ve bu verilerden yola çıkarak sonuca ulaşmaları beklenir. Bugünkü fen eğitiminin bu açıdan biraz zayıf kaldığını söyleyebiliriz,” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de var olan “sayısalcı-sözelci” ayrımının da bu eksiklikte rolü olduğunu belirten Akaygün, “Aslında her alandaki öğrenciler temel fen eğitimi alıyorlar, ancak işlenen konuların aslında günlük hayatımızın içindeki sorunlar olduğu farkındalığını iyi veremiyor olabiliriz. Fen eğitimi sadece doktor, mühendis yetiştirmeyi değil, sayısalcı-sözelci ayrımından bağımsız olarak bilimsel okur-yazarlığa dayanan düşünce sistemini kazandırmayı amaçlamalı,” ifadeleriyle bu farkındalığın kazandırılmasında küresel vatandaşlık kavramının işlevsel olacağının altını çizdi.

Türkiye ve Hollanda’dan öğretmenlere eğitim verilecek

Proje kapsamında İstanbul’dan yaklaşık olarak 24 farklı okuldan 24 öğretmene eğitim verileceğini paylaşan Akaygün, eğitim içeriğinin araştırmacıların daha önce yürüttükleri ENGAGE ve Irresistible projelerindeki etkinliklerden oluştuğunu ekledi: “Boğaziçi ekibi olarak 2013-2016 yılları arasında yürüttüğümüz Irresistible projesinde ‘Nano ve Sağlık’ isimli bir modül geliştirmiş, iklim değişikliği ve plastik atıklar konularındaki modülleri de uyarlamıştık. , Hollanda’dan Dr. Dürdane Bayram-Jacobs’ın dahil olduğu ENGAGE projesinde de farklı sosyo-bilimsel konular ve sürdürülebilirlik konusunda öğretim materyalleri geliştirildi. Bu defa geliştirilen bu etkinlikleri ve materyalleri küresel vatandaşlık bağlamında ve daha kapsamlı şekilde uygulayabileceğiz.”

Boğaziçi Üniversitesi’nden araştırmacıların geliştirdiği “Nano ve Sağlık” modülü, giderek hayatımıza daha çok giren nanoteknolojinin araştırma ve sorgulamaya dayalı fen eğitimi yöntemiyle ele alınmasını içeriyor. 12 haftayı kapsayan eğitimi alan öğretmenler burada öğrendiklerini kulüp aktivitelerinde öğrencilerine de uygulayacak.

Akaygün eğitim içeriğinde neler olduğunu da şöyle açıkladı: “Modülün en başında günlük hayatta karşılaşabileceğimiz bir sorun olan hastane enfeksiyonlarına çözüm olarak antibakteriyel özelliğe sahip gümüş nano-parçacıklar kullanılsın mı kullanılmasın mı, sorusunu ortaya koyuyoruz. Bu konuda karar vermek üzere hastanede bir komite kurulsaydı kimler bu komitede yer almalıydı diye soruyoruz. Sonrasında ise nanoparçacıkların büyüklüğü, nasıl ölçülebileceği, nasıl görüntülenebileceği, gümüş nanoparçacıkların antibakteriyel etkisi, eşyalarda kullanıldığında çevreye nasıl yayıldığı gibi temel bilimsel bilgileri ele alıyoruz. Bu konuları işlerken katılımcılar araştırma-sorgulamaya dayalı yöntemle çalışıyor yani veri topluyor ve bunları analiz ediyor. Modül bittiğinde ise bir sergi ürünü geliştirerek fikirlerini topluma da sunmuş oluyorlar.”

Normalde yüz yüze yapılması planlanan etkinliklerin pandemi önlemleri nedeniyle çevrimiçi sürdürüleceğini belirten Doç. Dr. Akaygün, “Proje kapsamında Hollanda ve Türkiye’deki araştırmacıların karşılıklı gidip gelmesini ve kendi eğitim modüllerini diğer ülkedeki öğretmenlerle uygulamasını planlamıştık ancak pandemi nedeniyle sınırlar kapalı kalmaya devam ederse bu ziyaretler yerine çevrimiçi yöntemler kullanılacak,” ifadelerini ekledi. Proje sonrasında, Hollanda-Türkiye’nin iş birliğinde Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen çeşitli proje çağrılarına öneri sunulması ve böylece geliştirilen eğitim modüllerinin farklı ülkelerden daha çok sayıda öğretmene uygulanması da hedefleniyor.