Ruh sağlığı konusuna insan hakları temelli bir yaklaşım şart!

Her yıl BM tarafından kutlanan Kamu Hizmeti Günü kapsamında Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi bir internet semineri düzenledi. 23 Haziran’da Zoom platformu üzerinden gerçekleşen “Kamu Hizmeti Günü Sosyal Politika Web Semineri’nde,” Şizofreni Dostları Derneği, Boğaziçi Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nden katılımcılarla “Ruh sağlığı alanında neden insan hakları yaklaşımına ihtiyacımız var?” sorusu masaya yatırıldı.

Seminerin moderatörlüğünü gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sosyal Politika Forumu Merkez Müdürü Doç. Dr. Volkan Yılmaz, insan hakları ve ruh sağlığı alanlarının karşılıklı ilişki içinde olduğunu ifade ederek insan hakları ihlalinin ruh sağlığının bozulmasına yol açabileceğini, ruh sağlığı ile ilgili birtakım müdahalelerin ise hastaların insan haklarına yönelik müdahalelere neden olabileceğini belirtti. Konuşmasının ardından Doç. Dr. Volkan Yılmaz, seminerin konuşmacılarını takdim etti.

Şizofreni Dostları Derneği Başkanı ve ruh sağlığı alanında bir insan hakları aktivisti olan Mesut Demirdoğan, konuşmasında kronik şizofreni hastalığı boyunca Türkiye’deki ruh sağlığı hizmetlerinde gözlemlediği değişimleri özetledi. Türkiye’de 1980’lerden sonra ruh sağlığı konusunda gelişmelerin yaşandığını ve bu alanda çeşitli derneklerin kurulmaya başlandığını açıklayan Demirdoğan, sosyal yardımlaşma konusunda da iyileşmelerin yaşandığını, bu doğrultuda Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nin açıldığını ifade etti. Şizofreni hastalarına olan desteğin hâlâ yeterli olmadığına değinen Demirdoğan sözlerine şu şekilde devam etti: “Bizim Şizofreni Dostları Derneği olarak tespit ettiğimiz bazı sorunlar var ve bunları yetkili organlara taşıyabilmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu sorunların başında stigma yani ruhsal hastalığı olanların damgalanması geliyor. Şizofreni hastaları iş bulmakta da güçlük çekiyorlar. Ayrıca sosyal yardım ve iş konularında desteğin dışında şizofreni hastalarının bağımsız yaşamaları konusunda belli adımlar atılmalı.

Türkiye’de gelişmiş bir ruh sağlığı yasası bulunmamakta. Örneğin; şizofreni hastaları araç kullanabilir mi, hangi durumlarda vesayet altına alınır, hangi durumlarda hastaneye yatırılır veya evlenebilirler mi? Bu konularda boşluklar var. Şizofreni hastalarının akran desteği almaları da önemli buluyoruz. Çünkü kronik ruhsal hastalığı bulunanlar, toplumdan koptuktan sonra sosyal ilişkilerini kaybediyorlar. Bu tür sosyal yaklaşımlarla daha kaliteli bir hayat sürdürmek istiyoruz.”

“Salgın döneminde ruh sağlığı konusunda hiçbir devlet özel çaba göstermedi”

Dünya Sağlık Örgütü’nün Ruh Sağlığı ve Madde Kötüye Kullanımı Bölümü, Ruh Sağlığı Politikası ve Hizmet Geliştirme Koordinatörü Dr. Michelle Funk, etkinlik için Boğaziçi Üniversitesi’ne teşekkür ederek konuşmasına başladı. İçinde yaşadığımız salgın döneminde hiçbir devletin ruh sağlığı konusunda özel bir çaba göstermediğini dile getiren Michelle Funk, dünyanın her yerinde özellikle Batı’da adalet sistemleri içerisindeki değişiklik ihtiyacının yanında ruh sağlığı sisteminde değişikliklere gidilmesi gerektiğine dikkat çekti.  Ruh sağlığının ciddi bir istismar boyutunun olduğunu ve saygının insan onuru için bir temel teşkil ettiğini aktaran Michelle Funk, bu sebeple ruh sağlığı meselesinin insan hakları meselesine doğrudan bağlandığının altını çizdi. Funk sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyadaki bütün ülkelerde ruh sağlığı konusunda mevzuat değişikliği baskıları oluşmuş durumda. Burada ruh sağlığının tek bir insan hakkı projesi olarak değil, bütün bağlamlarıyla çalışılması gerekiyor. İnsan hakları temelli bir bakış açısının kazanılması için de eğitim ön plana çıkıyor. Aslında Dünya Sağlık Örgütü’nün KaliteHaklar (QualityRights) girişimi ile yapmaya çalıştığı bu. KaliteHaklar girişimi kapsamında ruh sağlığı ve insan haklarıyla ilgili uzaktan eğitimlere devam ediyoruz. Dünyanın her yerine az maliyetle ulaşabiliyoruz. Eğitim modüllerimiz Türkçeye tercüme edildi.  Modüllerimizden toplumun tüm kesimleri yararlanabilir. Ruhsal engelli gruplarla çalışan kişiler, psikososyal, zihinsel ve bilişsel engellilikleri olan bireyler, aileler ve ilgili kuruluşlara yönelik hazırlandı. 30’dan fazla ülkeye ulaştık.

Ruh sağlığı konusunda toplum temelli hareket edilmelidir. Hastalara yönelik kurum dışı bakım yani hane bakımı hizmetleri teşvik edilmelidir. Aynı zamanda hastalar kendi tedavi ve destek hizmetleri konusunda karar mekanizmalarına dahil olmalılar, hastaların taleplerine saygı duyulmalı. Sadece semptom odaklı değil özel hayattan halkla ilişkilere tutun, herkesin çeşitli alanlarda bir araya geldiği bir kararlar bütününe ihtiyacımız var. Ruhsal engellilerin ne duygusal ne fiziksel ne de cinsel olarak istismar edilmesine asla müsamaha gösterilmemesi gerekiyor. Stigma da bir diğer engel. Stigmaları ve önyargıları konuşmalıyız, tartışmalıyız. Saygının nasıl teşvik edileceğine dair akıl yormalıyız. Eğitim programları sayesinde stigma ve ayrımcılığın daha iyi bilgiyle ortadan kaldırılacağını öngörüyoruz.”

“Ruh sağlığının korunması adına daha fazla iş birliğine ihtiyaç var”

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi’nin Ruh Sağlığı Programı Koordinatörü Dr. Daniel Chisholm, sunumunda insan haklarının hem sağlık politikalarında hem de genel kamu politikalarında öncelikli bir kriter olması gerektiğinin altını çizdi. Kamu sağlığı açısından bakıldığında karar vericilerin ve politika yapıcıların önünde hastalığın doğurduğu sonuçlar, insan hakları, sağlık hizmetlerine erişimin sağlanması ve maliyet gibi belirli kriterlerin olduğuna değinen Daniel Chisholm; ruh sağlığının korunması anlamında iyi iş çıkarmak için iş birliklerine ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Chisholm sözlerine şöyle devam etti: “18 kurumda yapılan QualityRights 2019 Kurumsal Değerlendirmesi’ne göre Türkiye, özellikle ruhsal engelli bireylerin kişisel özgürlükleri ve bağımsız yaşamaları konusunda olumsuz bir tablo çiziyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Dünya Sağlık Örgütü tarafından desteklenen Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın faydalanıcısı olduğu “Ruhsal Engelli Bireylere Yönelik Sosyal İçerme” başlıklı proje ile bu olumsuz noktaları kaldırmak için çalışıyoruz. Projenin temel amaçlarından biri toplum merkezli hizmetler için ulusal bir model geliştirmek. Proje, ilgili mevzuatların tasarımına destek vermek ve bunu kanıt temelli ruh sağlığı verilerine dayandırmayı hedefliyor. Ayrıca ruhsal engelli bireylere yönelik iş gücü kapasitesini geliştirmeyi amaçlıyor.”